29 Temmuz 2010 Perşembe

BAL ARILARININ VARROOSSİ'ye karşı KORUNMASI

Bal Arılarının Varroossi'ne Karşı Korunma ve Mücadele Talimatı


1-GİRİŞ
Varroosis denen arı akarının neden olduğu bu hastalık, dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ekonomik kayıplara neden olmakta ve ülke arıcılığımızı tehdit eden önemli dış parazit hastalıklarından biri olarak kabul edilmektedir.

Bal arılarının larva, pupa ve erginleri üzerinde yaşayan, onların hemolenfleriyle beslenerek kısa zamanda çoğalan ve hızlı kayıplara yol açan, giderek koloni (ana arısı bulunan ve minimum 10-14 bin adet işçi arısı bulunan arı ailesi) sönmelerine sebep olan varroosis hastalığına karşı ülkemiz arı sağlığını korumak, teşkilatımızdaki veteriner hekimlerin bilgilerini tazelemek, hastalık etkeni parazitle mücadele edilmesini sağlayarak, olası ekonomik kayıpları önlemek ve bu hususta her türlü tedbirleri almak önem arzetmektedir.
Bu talimat 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Yönetmeliği’nin 130. Maddesi çerçevesinde hazırlanmıştır.
2-HASTALIK HAKKINDA GENEL BİLGİ
2.1.Hastalığın Tanımı
Varroosis, Varroa jacobsoni Oudemans adı verilen arı akarının sebep olduğu; arılarda kanat ve bacaklarda deformasyon, kısa bacaklılık, kısa karınlılık gibi vücut anomalileri ve ergin arılarda düşkünlük, verim düşüklüğü gibi semptomlarla kovanlarda sönmeye varan etkiler oluşturan, kolaylıkla bir kovandan diğerine bulaşabilen, diğer hastalıklara zemin hazırlaması ile de oldukça önem arz eden bir hastalıktır.
2.2. Hastalığın Önemi
Arı akarı dünyada ilk kez 1904 yılında E. Jacobson tarafından Java’da Hint arısı Apis indica’nın larva gözlerinden toplanmış ve aynı yıl Hollanda’lı A. C. Oudemans tarafından Varroa jacobsoni olarak tanımlanmıştır. Bu akarın Güneydoğu Asya kökenli olduğu görüşü hakimdir. 1952 yılında Uzakdoğu ve Rusya’da yabani A. indica üzerinde bulunan akar, 1960 yılında Çin’in güneyinde bal arısı Apis mellifera’da görülmüştür. A. indica’da önemli bir hastalık meydana getirmeyen bu parazit, gezginci arıcılık, kaçan oğullar, koloni ve ana arı satışları gibi yollarla çok duyarlı olan A. mellifera kolonilerine bulaşmış ve ağır kayıplara sebep olmuştur. Bundan sonra hastalık Filipinler, Honkong, Rusya ve Japonya’da görülmüştür. Japonya’dan Paraguay’a ithal edilen bulaşık kovanlarla taşınmış ve Güney Amerika’ya sıçramıştır. Parazitin varlığı 1987 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da rapor edilmiştir. Bu hastalık Kafkasya’dan Avrupa ülkelerine 1970’li yıllarda yayılmış, buradan da daha sonra Ortadoğu ülkelerine bulaşmıştır.
Ülkemizde ilk defa 1978 yılının ilkbaharında Ege’de İzmir yakınlarındaki kolonilerde rastlanmıştır. Epideminin en yaygın olduğu 1980 yılına kadar kaybedilen toplam koloni sayısının 600.000, ürün kaybının ise 7.000-7.500 tona ulaştığı tahmin edilmektedir. Varroosis, dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük problemler oluşturmaktadır. Varroa’nın yol açtığı hastalık, geniş çaplı anomalilere, büyük verim düşüklüklerine ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Hastalığın önemi, Varroa’nın, arının larva, pupa ve ergin dönemleri olmak üzere tüm gelişme dönemlerinde parazitlenerek her dönemde zararlı etkilerinin görülmesinden ve etkili, sistemli bir mücadele yapılmadığında kesin çözüme ulaşılmamasından kaynaklanmaktadır. En yüksek ölüm oranı genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür.
Hastalığın kovanda yaptığı zararlar ;
a) Varroa, larva, pupa ve erginlerin hemolenfleri ile beslendiğinden, yavru arılar iyi gelişemez, erginler ise güçsüzdür ve uçamazlar. Parazitten kurtulmak için çırpınır ve huzursuz olurlar.
b) Arı ailesindeki erkek arı sayısı belirgin bir şekilde düşer. Erkek arıların çiftleşme yeteneği azalır.
c) Ana ve işçi arıların ömürleri kısalır. İşçi arılar normalden küçük olur. Özellikle pupa döneminde önemli ölçüde canlı ağırlık kaybı olur.
d) Gözden çıkan genç arılarda kanatsızlık, tek veya kısa kanatlılık, eksik bacak, kısa karın gibi anomaliler görülür.
e) İşçi arıların yavru bakımı zayıflar ve buna bağlı olarak ananın yumurtlama kapasitesi azalır
f) Petek gözlerinde ölü larva sayısı fazla ise, arılar bunları dışarı atamazlar. Bu nedenle gözlerde kuruyan larvalar Avrupa Yavru Çürüklüğü benzeri belirtileri oluştururlar. Ancak koku yoktur, mühürlenmiş petek gözlerinin kapakları koyu renklidir, delikler oluşmuştur fakat içeriye çökük değildir ve çevresi beyazlaşmıştır.
g) Varroa’ların beslenmesi sırasında açtıkları yaralar, çeşitli hastalık etkenleri için elverişli bir ortam oluşturur. Arıların hastalıklara karşı direnci de azalır. Özellikle direnç düşüşü sonrası meydana gelen akut paralizis virüsüne duyarlılığın artışı dikkat çekicidir.
h) Varroa’dan dolayı zayıf düşen koloniler yağmalanırlar.
ı) Arılar huzursuz oldukları için bazen kış salkımı yapamazlar.
2.3.Hastalığın Yayılması
Bulaşık bir kolonide ergin arılar çoğunlukla akar için taşıyıcı görevi görürler. Hastalığın kaynağı olan akarla bulaşık arıların kovandan uçarak uzaklaştıkları mesafeler, zararlının bulaşabileceği doğal alanlar olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de hızla yayılmasında gezginci arıcılığın büyük etkisi olmuştur. Bundan başka yurt içi ve yurt dışındaki bulaşık bölgelerden yapılan ana arı, oğul (çoğalma amacıyla arıların meydana getirdikleri yeni arı ailesi) veya kovan değişimi sonunda hastalığın yayılması hızlanmaktadır.
Ergin dişi akarın, larva ve ergin arılar üzerinde yaşamaları, arıdan arıya kolayca geçebilmeleri, akarın koloniden koloniye ve bir arılıktan diğer arılıklara geçmesine, ana arı ve arı kolonisi alımı veya dışsatımı ile de ülkeler ve kıtalar arası bulaşmasına neden olmaktadır.
Akarın başlıca bulaşma nedenleri şunlardır;
a) Bulaşık kolonilerden sağlıklı kolonilere yavru ve genç işçi arı verilmesi,
b) Kolonilerin kontrolsüz birleştirilmeleri veya yeni oğul kovanların oluşturulması,
c) Bulaşık arıların kovanlarını şaşırarak diğer kovanlara girmeleri, özellikle erkek arıların kovanlarını şaşırmaları,
d) Oğul kontrolü için gerekli önlemlerin yeterince alınmaması ve başıboş çıkan oğulların kaçması,
e) Arılık içerisinde ve arılıklar arasında zayıf koloniler nedeniyle sık sık yağmacılık yapılması,
f) Etkili olmayan yöntemlerle zararlıya karşı yapılan mücadeleden iyi sonuç alınamaması,
g) Zararlının bulaşık olduğu yerlerden kontrolsüz ana arı ve arı kolonisi satın alınması,
h) Gezginci arıcılığın denetimsiz bir şekilde yapılması,
ı) Bulaşık arılıklarda ve bölgelerde iç karantina önlemlerinin alınmaması ve sağlık kurallarına uyulmaması,
i) Zararlının tehlikesi konusunda arıcıların yeterli bilgiye sahip olmamaları.